Günümüz dünyasında ironik bir durum yaşıyoruz: İletişim araçlarımız hiç olmadığı kadar gelişmişken, birbirimizle “gerçekten” bağ kurma becerimiz o kadar zayıflamış görünüyor. Sürekli bildirimler, akıp giden zaman tünelleri ve aynı anda birden fazla sohbete dahil olma zorunluluğu… Tüm bu dijital gürültünün ortasında, sohbetin en temel ve en güçlü unsurunu, yani “dinlemeyi” unutuyoruz. Çoğu zaman, karşımızdaki kişi konuşurken aslında onu dinlemiyoruz; sadece cevap verme sıramızı bekliyoruz. Aklımızda söyleyeceğimiz bir sonraki akıllıca cümle, paylaşacağımız bir sonraki anı var.
Oysa gerçek dinleme, pasif bir eylem değildir. “Aktif dinleme” olarak da bilinen bu beceri, karşınızdaki kişiye tüm dikkatinizi verdiğiniz, onu anlamak için çaba gösterdiğiniz bilinçli bir süreçtir. Bu, telefonu bir kenara bırakmak, göz teması kurmak ve karşınızdakinin sözünü kesmeden sadece ne söylediğine değil, nasıl söylediğine de odaklanmaktır. Ses tonundaki bir tereddüt, bir duraksama, kelimelerin arkasındaki duyguyu açığa çıkarabilir.
Gerçekten dinlendiğini hisseden bir kişi, kendini değerli ve anlaşılmış hisseder. Bu, bir sohbette sunabileceğiniz en büyük hediyedir. Çoğu zaman insanlar bizden sorunlarını çözmemizi (sihirli bir tavsiye vermemizi) beklemezler; sadece duyulmak isterler. Sadece “Anlıyorum, bu senin için gerçekten zor olmalı” demek, “Bence şöyle yapmalısın…” demekten çok daha güçlü bir bağ kurar.
Dinlemek, empati kurmanın ilk adımıdır. Karşımızdakinin dünyasını onun gözlerinden görmeye çalışmaktır. Yargılamadan, hemen savunmaya geçmeden veya konuyu kendimize çevirmeden dinleyebildiğimizde, sohbet bir monologlar dizisi olmaktan çıkar ve gerçek bir diyaloğa dönüşür. Bu, ilişkileri derinleştiren, güveni inşa eden ve yanlış anlaşılmaları en aza indiren sihirli bir anahtardır.
Peki, sizce bu dijital çağda “gerçekten dinleme” becerimizi kayıp mı ediyoruz? En son ne zaman birini, aklınızda hiçbir gündem olmadan, sadece anlamak için dinlediniz? Gerçek bir sohbetin temeli sizce de bu değil midir?