Günümüzün büyük bir kısmı ekranlara bakarak geçiyor. Arkadaşlarımızla planlarımızı WhatsApp üzerinden yapıyor, duygularımızı emojilerle ifade ediyor, önemli tartışmaları e-postalarla yürütüyoruz. Dijital iletişim, hayatımızı inkar edilemez bir şekilde kolaylaştırdı. Mesafeleri ortadan kaldırdı, utangaç insanlara kendilerini ifade etmeleri için bir kalkan sağladı ve anlık bilgi alışverişini mümkün kıldı. Ancak madalyonun bir de öbür yüzü var: Acaba bu dijital kolaylık, samimiyetin bedeli mi oldu?
Bir “lol” yazmak, gerçekten kahkaha atmanın yerini tutabilir mi? Kalp emojisi göndermek, sıcak bir sarılmanın hissettirdiği güveni verebilir mi? Dijital sohbet, iletişimin en kritik unsurlarından bazılarını bizden alıp götürüyor: Beden dili, ses tonu ve anlık yüz ifadeleri. Bir cümlenin alaycı mı, ciddi mi yoksa kırgın mı söylendiğini anlamak, sadece kelimelere bakarak neredeyse imkansızdır. Bu da yanlış anlaşılmalara, gereksiz gerginliklere ve yüzeysel ilişkilere zemin hazırlıyor.
Yüz yüze sohbette, kelimeler buzdağının sadece görünen kısmıdır. Asıl anlam, gözlerdeki pırıltıda, sesin titremesinde veya rahat bir duruşta saklıdır. Bir arkadaşınız “İyiyim” dediğinde, gözlerinin içine bakarak aslında “iyi” olup olmadığını anlayabilirsiniz. Dijitalde ise “İyiyim” sadece bir kelimedir; arkasındaki fırtınayı veya mutluluğu gizler.
Elbette dijital sohbetin avantajları var. Bize düşünmek için zaman tanır. Anlık tepkiler vermek yerine, kelimelerimizi özenle seçebiliriz. Ancak bu durum, aynı zamanda bir “performans” yaratmamıza da neden oluyor. En komik GIF’i bulmak, en esprili cevabı yazmak için çabalarken, anın doğallığını ve içtenliğini kaybediyoruz. İlişkilerimiz, özenle filtrelenmiş bir metin akışına dönüşüyor.
Teknolojiyi suçlamak kolaycılıktır. Asıl mesele dengeyi bulmakta. Belki de dijital araçları bir “destek” olarak görmeli, ancak “gerçek bağ” için yüz yüze gelmenin kıymetini bilmeliyiz. Siz ne düşünüyorsunuz? Dijital sohbetlerde kendinizi ne kadar “gerçek” hissediyorsunuz? Samimiyet için sizce de göz teması şart mı?