Hayatımızın kaçınılmaz bir gerçeği var: Fikir ayrılıkları. İster aile içinde, ister iş yerinde, isterse en yakın arkadaşımızla olsun, zaman zaman zorlu konuşmalar yapmak zorunda kalırız. Çoğumuz çatışmadan korkarız. Birini kırmaktan, ilişkiyi zedelemekten çekindiğimiz için ya susarız ya da savunmacı bir tavırla aniden parlarız. Oysa zorlu sohbetler, ilişkilerin bittiği yer değil, doğru yönetildiğinde derinleştiği yerdir.
Bu tür konuşmalardaki en büyük hata, sohbete “kazanmak” amacıyla girmektir. Eğer amacınız kendi fikrinizi kabul ettirmek ve karşı tarafın “haksız” olduğunu kanıtlamaksa, o sohbet daha başlamadan bitmiştir. Sağlıklı bir tartışmanın amacı “kazanmak” değil, “anlamak” olmalıdır. Bu, “benim fikrim” ve “senin fikrin” çatışmasından çıkıp, “biz ve sorun” bakış açısına geçmektir.
Bunu başarmanın altın kuralı, suçlayıcı “Sen” dilini bırakıp, açıklayıcı “Ben” dilini kullanmaktır. Örneğin, “Beni hiç dinlemiyorsun!” demek, karşı tarafı anında savunmaya iter. Oysa “Sen konuşurken sözüm kesildiğinde, kendimi duyulmamış ve değersiz hissediyorum” demek, bir suçlama değil, bir duygu paylaşımıdır. Karşınızdaki kişi duygularınızla tartışamaz, ancak davranışlarıyla tartışabilir.
İkinci kritik adım, gerçekten dinlemektir. Karşı tarafın bakış açısını, ona katılmasanız bile, anlamaya çalışın. “Senin yerinde olsaydım ben de böyle hissedebilirdim” veya “Bu açıdan bakmamıştım” gibi cümleler, duvarları yıkar ve ortak bir zemin oluşturur.
Unutmayın, aynı fikirde olmamak, saygısızlık etmek anlamına gelmez. Bir tartışmayı “kırmadan” yönetebilmek, duygusal olgunluğun en net göstergesidir. Önemli olan konunun ne olduğu değil, nasıl konuşulduğudur. Fikir ayrılıkları, farklılıklarımızı bir tehdit olarak değil, bir zenginlik olarak görmemizi sağlayabilir.
Sizin zorlu sohbetlerle başa çıkma yöntemleriniz neler? Bir tartışma alevlendiğinde ortamı yumuşatmak için kullandığınız sihirli bir cümle var mı?